Konya'nın ilçesinde böylesine bir futbol kültürü varken şehirde de, gayrı resmi
de olsa takımlar kurulmaya başlamıştı. Matbuat takımının içinden Konya
futbolunun köklerini teşkil edecek "birlik" futbol aşkıyla yanıp tutuşan
"gençleri" çatısının altında buluşturdu. 1922 yılının haziran ayında Konya
Gençlerbirliği adıyla yepyeni bir takım kuruldu. Türkiye'de yeni bir takım
haline gelen Anadolu futbol birliklerine, şehirlerin isimleriyle birlikte
gençleri bir araya getiren takımlar anlamında Gençlerbirliği isimleri konuyordu.
Konyalı topcular Gençlerbirliği'nde buluştu.
Babalık Gazetesi İdare Müdürü Halit Kurşun, Baş Mürettip Nazım Ermeral, PTT
Memuru Münir Bey, Gazazade Kadir, Mürettip Hüseyin, Makinist Selim
Gençlerbirliği'ne hayat veren isimlerdi. Beşiktaş'tan esinlenerek takımın
renklerinin siyah-beyaz olmasına karar verildi. Kuruluşundan iki yıl sonra
babası Konya'da askeri levazım albayı olan ve yıllarca Beşiktaş'ta futbol
oynayan lise öğrencisi olan Şükrü Erkuş da katıldı.
Siyah-beyaz renkli bu takımın bir de simgesi olmalıydı. Yine Beşiktaş'tan
esinlendiler ve Konya Gençlerbirliği'nin amblemi hırçın bakışlı, kara bir kartal
oluverdi. Şükrü Bey'in muallim mektebinde talebe olan kız kardeşi, simli, parlak
iplerle, eline iğneyi alarak 12 tane kartal işledi. Matbuat takımının tecrübeli
denilebilecek futbolcularının giydiği formaların göğsüne bu kartal kondu.
Ağabeyinin zaman zaman giydiği formanın üzerindeki kartal amblemini de hatıra
olarak sakladı. Şükrü Bey, takımın 1924 yılında çekilmiş bir fotoğrafının
arkasına emeğinin göstergesi olarak şu cümleyi yazıyordu: "sırf benim çalışmamda
bir çok mevcudiyet gösteren, Gençlerbirliği birinci futbol takımı budur"
Konya Gençlerbirliği yaklaşık bir yıl, lise takımlarıyla maçlar yaparak
futboldaki varlığını sürdürdü. Ancak 1923 yılının Temmuz ayında onlara çok ciddi
bir rakip çıktı. Orduda görev yapan Rafet Çağlar, Milletvekili Saffet Gürol,
Şevki Ergun, Celal Vaner, Nazım Buzcu, Seyfi Muşkara, Konya Lisesi'nde beden
eğitimi öğretmeni olan Süreyya Ege ve Celal Ulusan bir araya gelerek Konya'nın
idman yuvasını kurdular. Onlarda Galatasaray'ı seviyorlardı ama yepyeni bir
takım için yeşil ve beyaz renkleri tercih ettiler. Konya'da Gençlerbirliği'nin
yanında parlayan bir takım olduklarını göstermek için de amblem olarak büyük,
beyaz bir yıldız resmettiler. Kartala karşı koyacak yıldızı, göğüslerinde
taşıdılar. Genelde düz yeşil forma giydiler ve yıldızın yanında, Konya
İdmanyurdu'nun kısaltması olan K, İ ve Y harflerini taşıdılar.
Gayrı resmi olarak kurulan bu iki takım İdman Cemiyetleri İttifakı yani Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü'nün kurulmasının ardından tescil edildi. Her şey bundan
sonra başladı. Kısa sürede yeşil ve siyah sevenler bu takımların etrafında
toplanmaya başladı. Konya'da futbol sevgisi artıyor taraftarlık bilincide yavaş
yavaş yerleşiyordu. 1929 yılına kadar Gençlerbirliği, İdmanyurdu ve lise
takımları kendi aralarında maçlar yaptılar. Bu arada şehirdeki Fenerbahçe
taraftarlarınca sarı-lacivert renklerle, Selçukspor adında yıllarca adından söz
ettirecek bir takım kuruldu. Musalla Mezarlığı yanındaki sahada önemli bir
rekabet başladı. Selçukspor, 4 yıl içinde, takımını seçen Konyalı futbol
tutkunlarından, pek fazla bir pay kapamadı ve Gençlerbirliği ve İdmanyurdu'nun
daha çok oyuncu fabrikası olma görevini üstlendi. Bu arada İdmanyurdu'nun ilk
başkanlığını Ziraat Bankası'nda memur olan Celal Bey, Gençlerbirliği'nin
başkanlığınıda PTT de muhasebecilik yapan Münir Bey yürütmekteydi.
İlk yıllarda bu iki takım arasında hoş bir rekabet vardı. Kesinlikle yenmek için
sahaya çıkılır, sonuna kadar mücadele edilir, sonuş ne olursa olsun tüm
oyuncular maç sonu dostça aynı karede yer alırdı. Çünkü futbolcular önce dost,
sonra rakip, sonra yine dost olurlardı. Futbolcular ve takım yöneticileri
arasındaki bu dostluk zaman geçtikçe taraftarlara itici gelmeye başladı. 1940'lı
yıllara gelindiğinde Konya'da fanatizm rüzgarları hissedilmeye başladı.
Gençlerbirliği'ni tutan kardeş ile İdmanyurdu'na gönül veren ağabeyin arası
açılmaya başladı. Maçlarda galibiyetler ya da yenilgiler çok daha heyacanla
yaşanıyor, üzüntüler kızkınlığa dönüşüyordu.
Bu arada Konya Gençlerbirliği taraftar kitlesi giderek çoğalıyordu. Özellikle
alt tabaka siyah beyazlı takıma büyük bir sempati duyuyor ve maçlara daha büyük
ilgi gösteriyordu. İki takım arasındaki rekabeti, taraftarların eşit dağılmaması
iyiden iyiye tetikledi. Taraftarı az olan İdmanyurdu'nun yönetim ve genel kurul
üyelerinin şehrin önde gelen iş adamlarından seçilmesi, yıllar geçtikçe yeşil
beyazlı takıma "halktan kopuk bir zengin takımı" yakıştırmasının yapılmasına
neden olacaktı.
Kuruluşunun ardından yaklaşık 10 yıl gibi bir süre geçmiş ve musalla mezarlığı
civarındaki futbol sahası bu iki takıma dar gelmeye başladı. 1934 yılında
Ankara'dan bir takım, İdmanyurdu ile maç yapmak üzere Konya'ya geldi. Ama öyle
alelade bir Ankara ekibi değildi bu takım. Gelenler, Gazi Mustafa Kemal'in çok
sevdiği ve maçlarını yakından takip ettiği Çankaya takımın futbolcularıydı.
İdmanyurdu rakibini zorda olsa yenmeyi başardı. Atatürk sevdiği takımın
yenildiğini duydu zorlu rakibin bir maç daha yapılmak üzere Ankara'ya davet
edilmesini istedi. Bu davet aynı zamanda Konya futbolunun ulu önder ile ikinci
kez buluşması anlamına geliyordu. Yarbay Rafet Çağlar idaresinde Başkent'e giden
İdmanyurdu kafilesi, Çankaya ile bu kez berabere kaldı. Mustafa Kemal bir türlü
yenilmeyen Konyalı futbolcuları köşkte kabul etti ve "Siz konya'da nerede top
oynuyorsunuz, antrenman yapmadan nasıl bu kadar iyi oynarsınız" diye sordu.
Albay Rafet Bey, sahaları olmadığını ve çeşitli yerlerde oynadıklarını söyledi.
Paşa'nın Konya'da futbol sahası için uygun bir yer sorması üzerine Rafet Çağlar,
şimdiki imam hatip lisesinin bulunduğu o zamanki jandarma mektebinin arsasından
bahsetti.
Sporu ve futbolu seven Atatürk, emir subayına, bu alanın Konya'daki takımlar
için milli emlaktan tahsis edilmesi talimatını verdi. İdmanyurdu konya'ya döndü,
jandarma mektebinin yeri maçlar için hazırlandı ve takımlar burayı kullanmaya
başladı. Ancak Gençlerbiliği ve İdmanyurdu arasındaki maddi uçurum iyiden iyiye
ortaya çıktı. Yeşil beyazlı takımın yöneticileri Atatürk'ün 5 yılda ödenme şartı
koştuğu 500 lirayı yatırdı ve sahanın tapusunuda İdmanyurdu üzerine yaptırdı.
Sahanın yanındaki binadan sadece birer oda alabilen Gençlerbirliği ve
Selçukspor, İdmanyurdu'na daha çok kızdılar ancak para sıkıntısı yüzünden adeta
seslerini yükseltemediler. "Zengin takımın kurumsallaşmaya önem veren
yöneticileri" 1951 yılında İmam Hatip Lisesi yapılacak olan futbol sahasını 90
bin liraya satarak Zafer Meydanı'nda 3 katlı bir bina satın aldı. Bir süre sonra
da 100 dükkanı olan bu efsane binayı yaptırdılar. Müteahhit firma İdmanyurdu
Kulübü'ne tam 50 dükkan vermişti.
Ama, taraftar desteğiyle alınan sahadaki sonuçlar çoğu zaman parayı yenmeyi
bildi. 1936 yılında ilk kez Konya şampiyonu olan Gençlerbirliği, 1938 ile 1948
yılları arasında şehir liginde aralıksız 10 yıl şampiyon oldu, şehir liginde.
Daha sonra ise rakiplerine uzunca bir süre boyun eğmek zorunda kaldılar.
Toprak sahadan, yapımı tamamlanan Atatürk Stadyumu'nun çim sahasına geçilmiş,
taraftarlar maçları daha kalabalık gruplar halinde izliyordu artık. Konya'nın
futboldaki arenasında derbilerin havası da değişmeye başlamıştı. 1951 yılında,
Alaaddin Tepesi'ndeki halk evine taşınan Gençlerbirliği futbolcuları müthiş bir
bağlılık örneği gösterdiler. İdmanyurdu ile oynayacakları maça bir kaç gün
kalmıştı. Yıllardır kullandıkları formaların çok eskimiş olduğunu gördüler.
Onlara göre zengin takımı İdmanyurdu karşısına, halkın takımı Gençlerbirliği
eski formalarla çıkamazdı. Ama yenileri içinde paraları da yoktu. Futbolcular
önce binanın yüksek pencerelerinde ki çizgili siyah beyaz perdelere baktılar. O
Parlak kumaşlı perdeleri indirdiler ve kendilerine forma yaptırdılar. Yeni
kıyafetler maça yetişmiş ve o kumaştan oldukça güzel, çubuklu formalar ortaya
çıkmıştı. Konya Gençlerbirliği'nin gururlu futbolcuları kulüp binasındaki
perdelerden yaptırdıkları formalarla, ezeli rakiplerini 3-0 yenmeyi
İki kulüp arasındaki rekabet futbolun dışındaki branşlara da yansımıştı.
İdmanyurdu Gençlerbirliği'nin hemen ardından bisiklet takımını kurmuş, eskrim ve
atletizmin yanı sıra basketboldaki rekabet futbolu aratmayacak hale gelmişti.
60'lı yıllarda bu kez İdmanyurdu, önce davrandı, basketbol takımını kurar.
Atatürk spor salonunda oynanan maçlara binlerce taraftar geldi ve çok çekişmeli
maçlar oynanmıştı.
Yine aynı yıllarda futbol takımları, Türk futbolunun da gelişmesine paralel
olarak Konya dışından daha kaliteli futbolcuları transfer etmeye başladı. 1965
yılının ikinci yarısında ikinci ligde mücadele eden Konyaspor, ilk olarak Ankara
Gençlerbirliği'nden sağ açık İlhan'ı transfer etti. 1947 ve sonrasında Konyalı
bir çok futbolcu 3 büyük takımın gözdesi oldu. Mehmet Ortaer ve Şükrü Sümer gibi
isimler Beşiktaş'tan transfer teklifi aldı. Ama ailelerinden izin alamadıkları
için İstanbul'a gidemediler. Orhan ise terzilik yaptığı için Fenerbahçe
fırsatını kaçırdı. Gençlerbirliği'nden Şevket Yorulmaz ise bu döngüyü bozdu ve
Beşiktaş'a transfer olarak Süleyman Seba ile birlikte uzun yıllar top koşturdu.
Oynadığı 15 milli maçta, 13 gol atarak Konya ve Türk futbol tarihine geçmeyi
başardı. "Yanda" isminde Macar bir futbolcuya benzediği için "Yanda Arif" olarak
bilinen Arif Sevinç, Galatasaray'da oynadı. Arif Sevinç 1950 yılı sonunda Konya
şampiyonu olan İdmanyurdu takımının antrenörüydü ve Adana'da yapılan grup
maçlarında oyuncularıyla birlikte harikalar yarattı. Yeşil beyazlı takım 1932
yılında Samsun'da yapılan Türkiye Amatör Futbol Şampiyonası'nda finale kadar
yükseldi. Rakip İstanbul boğalarıydı. Adları amatördü ama zaten birinci ligin
dışında lig olmadığı için amatör takımlarda son derece kaliteli oyuncular vardı.
Türkiye'nin en iyi amatör takımı olma savaşı veren İdmanyurdu, İstanbulspor'a
1-0 yenilerek şampiyonluk şansını finalde kaybetti. Nuri Yenal'ın önemli
transferler yaparak oluşturduğu ve yenilmez armada olarak kabul edilen
Gençlerbirliği takımı da, Türkiye dördüncülüğüne ulaştı. Göz önünde olan bu iki
takımın yapamadığını ise 1977 yılında Demirspor gerçekleştirdi ve Ankara'da
Türkiye Amatör takımlar Şampiyonu olmayı başardı.
Şehrin yetiştirdiği en ünlü futbolcularından biride Sarı Mehmet lakabıyla
tanınan Mehmet Aktan'dı. Mehmet, önce Ankaragücü'ne gitti. Milli takım teknik
direktörü Gündüz Kılıç da onu İtalya maçında ilk on birde sahaya çıkardı. Ünlü
sol açık Rossi'ye adım attırmayan Sarı Mehmet bir anda tüm Türkiye'nin kalbinde
taht kurdu. Galatasaray'da da oynayan Mehmet'in futbol yaşamı sakatlıklar
yüzünden uzun sürmedi.
1950'li yıllarda Konya'ya gelerek özel maç yapan ilk yabancı takım Pakistan
milli takımı oldu. Konyaspor'un profesyonel lige girmesinden sonra İstanbul'dan
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş özel maç yapmak için Konya'ya geldi.
Avusturya'nın ünlü Sturm Graz takımıyla da Konya İdmanyurdu karşılaştı. Yeşil
beyazlı takım maçı 3-0 kaybetti. Belçika'nın Charleroi ve İsveçîn Juriasenne
takımları da Konya'ya gelen diğer yabancı takımlardı.
1960'lı yıllar Anadolu'da futbolun kaderinin değiştiği yılların başlangıcı oldu.
1964 de Orhan Şeref Apak başkanlığında ki futbol federasyonu, 13 takımlı
2.profesyonel futbol ligini kurdu. bu ligde Konya'dan da takım olmasını isteyen
Apak; şehirdeki en büyük iki takımın yöneticilerine birleşmelerini teklif etti.
Vali Ali Rıza Aydos, orhan Şeref Apak ve Beden Terbiyesi Genel Müdürü Fikret
Altınel'in iki yıl süren çabaları yeterli olmadı ve ortak rengin hangisi
olacağı, efsane bina ve diğer mal varlıklarının paylaşımında ki sorunlar
nedeniyle İdmanyurdu cephesi birleşmeye karşı çıktı. Bunun üzerine Konya
Gençlerbirliği, federasyonun da desteğini alarak kongreye gitti ve ismini
Konyaspor olarak değiştirdi. Artık daha da güçlenen ve profesyonel olan Anadolu
Karatalı'nın keskin bakışlara sahip iki başı vardı. Selçuklu kartalı artık
onların arkasındaydı. Bir anlamda gerçek tarih de burada başlıyordu. Çimentospor
ve Meramspor'un iltihaklarıyla güçlenen Konyaspor, 1965 yılında 2.Futbol Ligi'ne
Kulübün başkanlığına Gençlerbirliği'nin 22 yıl formasını giyen ve kaptanlığını
yapan Mehmet Ortaer getirildi. Konyaspor'un profesyonel ligde mücadele etmesi
şehirdeki futbol tutkunlarının siyah beyazlılara daha fazla ilgi göstermesini
sağladı. Konya İdmanyurdu, ezeli rakibin hızlı yükselişine dur diyemeyince
arkasından koşmayı tercih etti. İkinci lig şansı artık yoktu. Onlar da yine
profesyonel olan 3.lige katılmak için girişimlerde bulundular. Federasyon
Başkanı Orhan Şeref Apak, Konyaspor'un teşekkülüne katkıda bulunmadığı yani
birleşmeye yanaşmadığı için İdmanyurdu'nun lige katılmasına pek sıcak
bakmıyordu. Araya siyasetin gücü girdi. Konya'lı olan dönemin İçişleri Bakanı
Faruk Sükan'a durum aktarıldı. İstedikleri olmazsa valilik önünde taraftarların
büyük bir eylem yapacağı söylentisi yayıldı. Bunun üzerine Faruk Sükan'ın
girişimleriyle, Orhan Şeref Apak izinli gösteridi. Onun başkanlık etmediği ilk
federasyon toplantısından, 1967 yılında Konya İdmanyurdu'nun 3.lige alınması
yönünde karar çıktı.
Konyaspor, 1965 yılında 2.Ligde'ki ilk maçını Samsunspor ile oynadı. Efsane
kadroda; kaleci Muzaffer, sağ bek Hikmet Deniz, sol bek Tayyar İnanç, sağ haf
Sarı Mehmet, santrhaf Serpil Pilgir, sol haf Çetin Taşpınar, sağ açık Şükrü
Sorgüç, sağ iç Ali Büyükbayram, santrafor Hasan Altıoklar, sol iç Didi lakaplı
Hasan Hüseyin ve sol açık Cankut Özbay vardı. ilk maçında Samsunspor'a 1-0
mağlup olan çift başlı kartallar, ikinci maçında Bursaspor ile karşılaştı.
Tamamı amatör takımlardan seçilen Konyaspor'un futbolcuları, iddialı olan
Bursaspor'la ilk yarıyı 0-0 kapatınca ortalık bir anda karıştı. Takımın
santraforu Serpil Pilgir, rakip teknik adamın devre arasında soyunma odalarına
geldiğini, ilginç olaylar yaşandığını anlatıyor. "Maçı daha fazla önemsemeyin"
teklifini kabul etmeyen Konyaspor'dan Tuncay Bilge, ikinci yarının hemen
başında, Konyaspor'un profesyonel ligdeki ilk golünü attı. Bursaspor'dan Vedat
Okyar, takımını beraberliğe taşıdı. Maçın hakemi neredeyse tüm kararlarını ev
sahibi takımın lehine vermekteydi ve Mesut'un golüyle Bursaspor maçı 2-1
İlk yıllarda ikinci ligde sıkıntı çeken Konyaspor, canını dişine takan amatör
futbolcularla daha fazla dayanamadı ve 1968 yılında İdmanyurdu'nun bulunduğu
3.lige düştü. Artık iki takımda profesyoneldi ve aynı grupta mücadele
edeceklerdi. Ezeli rekabetin küllerinde yeniden alevler çıkmaya başladı. Şehir
tamamen ikiye bölünmeye başlamış kartal ve yıldızın düşmanlığa varan rekabeti,
aile, arkadaş ve iş ortaklarının bile ilişkilerini bozar hale gelmişti.
Artık rekabet oynanan her maçla birlikte düşmanlık tohumları ekiyor, şehirde ki
huzur ortamı iki futbol takımı yüzünden iyiden iyiye bozulmaya başlıyordu.
Konyaspor başkanı Veysel Büyükmumcu, her şeye rağmen dostluğu yeşertmek için
çaba sarf ediyordu. İdmanyurdu'nun kaptanı Haldun Üstel 1977 yılı sonlarında
evlenme kararı almış, düğün yapmak için de Konyasporluların sürekli kıskandığı
ve kapısından bile giremedikleri kulüp binasını seçmişti. Haldun, ezeli
rakiplerinin başkanını düğüne davet etti. Büyükmumcu, futbolcularıyla birlikte
hediyesini de yanına alarak düğüne gitti. 1981 yılında gerçekleşecek büyük
birleşmenin ilk sinyalleri işte böyle verilmişti.
O yıllarda hayat elbetteki futboldan ibaret değildi. Kenan Evren Paşa idaresinde
12 Eylül darbesi yapılmış, ülkede ayrımcılığa neden olan her türlü toplumsal
hareket bastırılmaya çalışılıyordu. Konya halkını bölen İdmanyurdu-Konyaspor
rekabeti de bundan nasibini almakta gecikmedi. İhtilalin ardından 2.Ordu
Komutanı olan Orgeneral Bedrettin Demirel, iki kulübü birleştirmek için
girişimlere başladı. Paşa başkanları çağırdı ve artık uzlaşmalarını istedi.
Konya İdmanyurdu yine direndi. Kulüp binası, renk ve isim konusunda tereddütleri
olan yeşil beyazlı takımın başkanı, Bedrettin Paşa ile görüştükten sonra işin
ciddiyetini anladı. Ankara'ya gidildi ve işlemler halledildi.
Artık sorunlar çözülmüştü. Ne taraftar kavgaları, ne zaferde ki kulüp binası..
Büyük birleşmenin önündeki tüm engeller ortadan bir anda kalkıvermişti.
Bedrettin Paşa, Konya'ya tek takım olarak dönülmesinin onuruna birde kokteyl
verdi.
Türkiye liglerinde Konya'yı temsil edecek bu güçlü kulübe Konya'nın tek takımı
olduğu için Konyaspor ismi verildi. Renk konusunda ise İdmanyurdu'nun isteği
kabul edildi ve siyah beyaz aşkı sona erdi. Bozkırın ortasındaki büyük ovada
yeşil beyaz renkli bayraklar dalgalanmaya başladı. İdmanyurdu'nun yıldızının
yerine Konya'nın Anadolu Selçuklu Devleti'ne başkentlik yapmasına saygı
gösterildi. Doğunun ve batının hakimi keskin bakışlı çift başlı kartal futbolun
da hakimi olmak için yeşil beyaz renklerin üzerinde amblem olarak duracaktı.
Kartalı çevreleyen tarımın ve buğdayın sembolü başaklar da Konyaspor'u yalnız
bırakmadı. Peki bu yeni takımın kuruluş tarihi ne olacaktı ? Konyasporlular iki
kulübünde köklü tarihini hatırlatması için amblemin altına 1922 ya da 1965
yazılması gerektiğini savundular. Ama kartalı kabul etmenin ezikliğini yaşayan
İdmanyurdu cephesi, birleşme tarihini kuruluş tarihi olarak kabul ettirdi. Artık
efsanenin resmi doğum tarihi 1981'di.
İki takımın da en yetenekli oyuncuları yeni takımın kadrosunu oluşturdu.
İdmanyurdu kaptanı Haldun Üstel ile Konyaspor kaptanı Nuri Mehtap, aynı takımda
buluşmuşlardı. Konyaspor'dan daha fazla futbolcu gelmiş ve Servet Atun kaptan
olarak belirlenmişti. Ama taraftarlar alınan bir yenilgi sonrası birbirleriyle
tartışmaya devam ediyorlardı. bu kez "sizin futbolcuların hatası yüzünden
yenildik" tartışmaları yapılıyordu. Birleşmenin ardından birinci lig hedefine
ulaşma isteğinin de etkisiyle artık tamamı Konyalı futbolculardan oluşan
kadrolar kurulmuyordu. İddialı maçlar oynanıyor, Konyalı futbolcular iddiasını
kaybetmeye başlıyordu.
Birkaç yıl geçtikten sonra Konya futbolunun önüne öyle bir hedef çıktı ki artık
ne İdmanyurdu ne Konyaspor konuşuluyordu. Konya gibi büyük bir şehrin takımının
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş gibi takımlarla aynı ligde yer alması
gerektiğini savunuyordu taraftarlar. Tüm şehir şampiyonluk hedefi etrafında
birleşti. 1984 yılından itibaren Mustafa Bülbül ve Süleyman Çınar başkanlığında
birinci lige yükselebilmek adına güçlü kadrolar oluşturuldu. Büyük çaba
sarfedildi. 1986 yılında Konyaspor sezonun son maçına kadar iddiasını sürdürdü.
Şampiyonun belli olacağı son hafta Mersin deplasmanına giden yeşil beyazlı takım
rakibini 2-1 yendi ancak Kayserispor'un Adanaspor'la berabere kalması
gerekiyordu. Şaibeli bir maçın ardından Adanaspor yenildi ve Kayserispor o yıl
1.lige çıktı. Birleşmenin üzerinden 5 yıl geçmiş ve son maçlarda kaçan
şampiyonluklar taraftarları üzmeye başlamıştı.
1987 yılında Süleyman Çınar başkan oldu. Yine güçlü bir takım kuruldu. Tribünler
her maçta tıklım tıklım doluyor ve son maça kadar takımdan destek
esirgenmiyordu. Yine düğüm son hafta çözülecekti. Konyaspor evinde oynanacak
maçta rakibi Tarsus İdmanyurdu idi. Şampiyonluğun diğer adayı Sakaryaspor ise
Çanakkale ile oynayacaktı. Taraftarlar bu kez işi şansa yani topun yuvarlak
olmasına bırakmak istemedi. İki maçta aynı saatte başlayacaktı. Rakip takımın
maçından bilgi almak için bazı önlemler alındı. Bunlardan biride sahaya tavuk
bırakmak maçın geç başlamasını sağlamaktı. Herşey planlandığı gibi gidiyordu,
ancak sahada ki futbolcuların Tarsus'u tam 6 farkla yenmesi gerekiyordu. Birde
gol yediler ve rakam 7'ye yükseldi. Bu arada, önce başlayan maçtan,
Sakaryaspor'un galip durumda olduğu haberi geldi. Tribünler çılgına dönmüştü.
Konyaspor 3-1, 4-1 derken skoru 5-1 e getirdi. Ama olmadımı olmuyordu ve gerekli
fark yakalanamıyordu. O maçtan sonra bir daha görev verilmeyen 1.lig hakemi,
Aykan Köseoğlu'nun bitiş düdüğünü çalmasıyla tribünler çılgına döndü. Duydukları
üzüntü büyük bir öfkeye dönüşmüştü. Sezon boyunca verdikleri desteğin
karşılığını alamayınca önce futbolculara daha sonra da cadde ve sokaklarda
gördükleri herşeye saldırmaya başladılar, şampiyonluk sadece 2 gol yüzünden
kaçmıştı.
1987-1988 sezonunda Süleyman Çınar ve arkadaşlarının istifasıyla Anadolu Kartalı
bir anda sahipsiz kaldı. Maddi sorunlar aşılamıyordu, şampiyonluk için para
gerekiyordu. Şans o günlerde belki de ilk defa Konyaspor için bu kadar cömert
davranıyordu. Şehirde öyle bir vali vardı ki; hem görev yaptığu şehrin hem de
futbolun aşığıydı. İmparator lakabıyla tanınan Vali Kemal Katıtaş ve Büyükşehir
Belediye Başkanı Ahmet Öksüz, daha önce fikir desteği verdikleri Konyaspor'a bu
kez herşeylerini vermeye hazırdılar ve taşın altına ellerini sokmaya razı
oldular.
Bir sezon önce Tarsus İdmanyurdu maçında çıkan olaylar pahalıya patlamıştı.
Verilen cezalar nedeniyle evinde oynaması gereken 5 maçı deplasmanda oynayacak
olan Konyaspor'un Ahmet Öksüz başkanlığında ki yeni yönetimi ne yapacağını
bilemez durumdaydı. Ama Şefik Tarhan, Ali Ataman ve Şemsettin Beştav gibi
futbolu iyi bilen yöneticiler hemen kolları sıvayıp transfere başladılar.
Belediyenin tam desteğiyle maddi sorunlar çözülmüştü.
Bir çoğu 1.ligde top koşturan 7 oyuncu kiralandı. Bunların arasında
Galatasaray'lı Büyük Metin ve yine sarı kırmızılı takımın daha sonra efsane
futbolcularından olan Suat Kaya da vardı. Konyalı olan sadace Celalettin ve
Salih vardı. Ortaya tecrübeli ve çok koşan bir takım çıkmıştı. Son olarak onları
şampiyonluğa inandırmak kaldı. Taraftarların 1.ligi ne kadar çok istediğini
bilen futbolcularda, sert bir Karadenizli olan Özkan Sümer'in motivasyon
yöntemleri, gerekli inancın oluşmasını sağladı.
Sezon başladı, ilk maçlarını cezası nedeniyle deplasmanda oynayan Konyaspor,
karşısına çıkanı yeniyor, artık 1.ligin perdesi aralanıyordu. Son haftalara
doğru heyacan giderek arttı. Bakırköyspor şampiyonluğun yakasını bırakmıyordu.
Karşıyaka ve Bakırköyspor ile oynanan maçlar hiç bir zaman unutulmadı. Rahat
maçlar oynayan Anadolu Kartalları, Konya'da oynadığı Muğlaspor maçını
Konyaspor'da yetişmiş olan Salih'in attığı golle 1-0 kazandı. Şampiyonluk için
kenetlenen taraftarlar; Atatürk Stadyumu'nun çimlerinde çözüldü. Konyaspor
profesyonel mücadelesinin 22.yılında büyüklerin yanında, yani 1.ligdeydi.
Bu heyacanlı maçları hiç kaçırmayan, Konyaspor'un şampiyonluğu için şehri
seferber eden İmparator Vali Kemal Katıtaş, takımın 1.lig yolunda ipi
göğüslediğini göremedi. Katıtaş, makamında çalışırken kalp krizi geçirerek
hayatını kaybetti.
Ahmet Öksüz görevi bıraktı ve yeni yönetim 1.ligde çalıştırması için takımı Erol
Togay'a emanet etti. İlk maçında sahasında Sarıyer'e 3-0 yenilen ancak ligdeki
ilk yılında 43 gol atan yeşil beyazlılar, sezonu 46 puanla 8.sırada tamamladı.
Bu sırada Togay'ın yerine Şener Dal, onun yerine de sezon sonunda Arif Çetinkaya
teknik direktör oldu. 1989-1990 sezonunda yine 46 puan toplayan Konyaspor, bu
kez sıralamada 7. idi. Sonra ki iki sezon takım düşüşe geçti ve 12.sıranın
üstüne çıkamadı. 1989-1990 yılında tek antrenör görev yaptı. Yugoslav Zoran
Çolakoviç. 1990-1991 sezonunda Çolakoviç ile başlayan, Konyaspor, peşinden
takımı Tezcan Uzcan'a teslim ederken kısa süre sonra da Polanyalı Franz Smuda
ile anlaştı. 1991-1992 de Ömer Zengin, Ömer Duran, Franz Smuda ve Arif
Çetinkaya, 1992-1993 sezonunda Arif Çetinkaya, Murat Özgen, Yugoslav Hüsnü
Majuni, Ömer Zengin ve Naci Renklibay teknik direktör olarak görev yaptılar.
Sık sık hoca değiştirilmesi kötü gidişe dur diyemedi ve kapkara geçen 1993
yılında Anadolu'nun çift başlı kartalı, 23 yıl kaldığı 2.lige yeniden dönmek
zorunda kaldı.
Nihayet yine bir sahipsizlik, ama sonrasında gelen kenetlenme yılının ardından
2002-2003 futbol sezonunda kartal gerçek yuvasına geri döndü.
2008-2009 sezonu sonunda gol averajıyla Bank Asya 1.Lig'e düşen Konyaspor'umuz, büyük bir mücadelenin ardından Yükselme Grubu maçlarını 7 puanla lider tamamladı ve 1 yıl aradan sonra yeniden Süper Lig'e dönüş yapmanın mutluluğunu yaşadı.
Konyaspor’un profesyonel lig boyunca başkanlıklarını şu isimler yaptı.; Mehmet
Ortaer, Veli Nurullahoğlu, Orhan Tütüncü, Kazım Özbay, Mehmet Saim Çetin,Ömer
Armağan, Eşref Eşrefoğlu, Ahmet Onocak, Kamil Civelek, Oğuz İyioldu, İsmail
Çapar, Sezai Arısoy, Fahrettin Hiçdönmez, Ömer Civelek, Servet Acar, Sedat
Varol, İrfan Mescioğlu, Veysel Büyükmumcu, Halis Ünal, Ahmet Yüzbaşıoğlu, Mehmet
Çolakoğlu, Mehmet Düzel, Mustafa Bülbül, Süleyman Çınar, Ahmet Öksüz, Kudret
İrdirençelebi, Algün Tunçalp, Metin Ortakakarpuz, Bahtiyar Demir, Numan Erkan,
Sait Gönen, Mehmet Oktut, Ahmet Hamdi Uçarok, Mevlüt Sarı, Mustafa Bayram,
Mehmet Köseoğlu, Ahmet Şan, Mustafa Yayla, Mehmet Ali Kuntoğlu ve Bahattin Karapınar